POZİTİF dergisi yazım

Yıllardır internetten izlediğim TED videolarından ilham aldım. Bu videolar farkındalığımı geliştirmeme çok hizmet etti. Geçtiğimiz 19 Mayıs’ta da beni heyecanlandıran, merakımı uyandıran TEDx Istanbul görkemli bir ortamda yapıldı.

19 Mayıs gününün ruhuna yakışır şekilde koca salon gençlerle doluydu. Bu güzel cıvıl cıvıl bahar havasında tüm günü, kapalı bir mekanda, konuşma izleyerek dinleyerek geçirmek isteyen heyecanlı, meraklı, genç bir kitle vardı. Gençlerde iş yok diyenlere taş atarcasına gençlerde muhteşem şeyler var. Ne kadar güzel değil mi?

Bence; hepimizi bu etkinliğe gelmeye motive eden merak duygusu, keşfetme heyecanı ve hayallerimizi gerçekleştirme tutkusuydu.

Sahneye çıkan konuşmacıların tamamı neredeyse hayallerini gerçekleştiren kişilerdi. Böylece anlatacak bir hikayeniz oluyor. Ve her hayalinizi gerçekleştirme maceranızda siz kendinizi yeniden keşfediyorsunuz. TEDx İstanbul’un 19 Mayıs etkinliğindeki konsept de buydu “YENİDEN KEŞFET”

Çok sevdiğim bir söz vardır; “Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.” diye ne kadar özlü bir söz. Bu sözü içselleştirirseniz eğer, hayat size yeniden keşfedeceğiniz harikalar sunuyor. En başta da kendinizi…

İşte ben de kendimi yeniden keşfetmek ve ilham almak üzere oradaydım.  Gözlemlerimi, fark ettiklerimi ve değerlendirmelerimi sizlerle paylaşmak üzere Pozitif dergisi için yazdım. Hayat paylaştıkça daha güzel :-)

Gelelim konuşmacılara, konuşulanlara… Sizin için mini bir özet yapmak istiyorum.

Sahneye ilk çıkan moderatör Aslı Şafak idi. Aslı Hanım’da da organizasyonu sunmak, konuşmacıları takdim etmek üzere tatlı bir heyecan vardı. Ahhh o heyecan! Yaptığınız şeyden keyif aldığınızda tüm bedeninizi saran, sesinizi hafif titreten o tatlı heyecan. Sevgili okuyucular eğer heyecan duymadığınız bir şeyler yapıyorsanız ya da heyecan duymadığınız bir işte çalışıyorsanız, henüz kendinizi keşfetmemişsiniz demektir ve yaşamıyorsunuzdur. Çok basit bir soruyu hemen şimdi kendinize sorun. Para kazanma mecburiyetim olmasaydı, şu an yaptığım işi yapar mıydım? Ne yapardım?

İlk konuşmacı Saffet Emre Tonguç işini tutkuyla yaptığını kanıtlar gibiydi. Kendini modern evliya çelebi olarak tanıttı. Gezme tutkusunu işiyle birleştirmişti. Aldığı üniversite eğitimi de bunu pekiştiriyordu. Dünyanın 126 ülkesine seyahat eden Saffet Bey’deki gözlem yeteneği ve bize İstanbul’u keşfettirerek anlatması çok hoşuma gitti. Doğduğum ve büyüdüğüm İstanbul’un aslında ne kadar çok büyülü hikayesi varmış. Bunları dinlemek keyifliydi. Ama daha önemlisi bu keyfin yanı sıra Saffet Bey’in verdiği mesaj; “İstanbul’da yaşamayın, İstanbul’u yaşayın!” beni etkiledi. İstanbul’da yaşamanın bir lütuf olduğunu tüm hücrelerimde hissettim ve bir kez daha dünyanın eşsiz şehrinde yaşadığım için şükrettim.

 

İkinci konuşmacı; Ongun Tan’dan hiç duymadığım bir şeyi ilk defa duydum. Belki de biliyorsunuzdur “MAKERS” hareketini… İlk defa bir şeyi duymanın heyecanı ile dinledim Ongun Bey’i… Özü şuydu; “Sen de yap.” Ezber bilgiden değil deneyimleyerek yap. Deneme yanılma hakkı vererek öğrendiğini fark et. Rekabetin yerini paylaşımın aldığı, paranın yerine yeteneğin kullanılabileceğini, satın alma ve tüketme yerine üretmenin esas olduğu, sonuca değil sürece odaklanan bir model. Aslında şunu yapmak istiyorum, şöyle bir hayalim var ama şu engel, bu engel diyerek kendini durduran özellikle paranın olmamasından yakınarak hayallerini erteleyen herkese ilham verecek bir hareket MAKERS.

Umarım internetin yarattığı devrimden faydalanarak teknolojiyi kendi hayallerinizi gerçekleştirmek için kullanabilirsiniz. Çünkü internet çok büyük bir kitlesel destek sağlıyor. Ve bu kitlesel desteğin değerini para ile ölçemezsiniz. Yeni neslin seçimi artık çok çalışmaktan değil keyifli çalışmaktan yana… Benimki de öyle reklamcılığı bırakıp kişisel gelişim alanında yepyeni bir kariyer yaratmamın üzerinden tam beş yıl geçti. Beş yıl keyifle dopdolu  :-)

Bir derginin 30 yaş altı ilham veren 30 yeni nesil yeteneği seçtiği listede yer alan Amy Robinson dördüncü konuşmacıydı. Amy’nin konuşmasının yanı sıra beni en çok etkileyen yaptığı işin tanımı oldu. İngilizcesi “Crowdsourcer”, Türkçe’de kitle yaratan gibi bir anlamı var. Amy TED’i örnek verdi. “Sadece konuşma değildir, TED bir kitle yaratır.” dedi ve hakikaten öyle. Sahneye çıkanlar, izleyenler, organize edenler, internet üzerinden konuşmaları dinleyenler, bir gün sahnede konuşma yapmanın hayalini kuranlar hepsi bir büyük kitle… Kitle yaratmak güzel bir şey olsa gerek. Bizde bunu ve çok daha fazlasını GEZİ’de deneyimlemedik mi? AMY’den hoşuma giden son bir mesaj daha vardı TUTKU!

Tutku sanki bir tutkal gibi hayalleriniz için attığınız adımları birbirine yapıştırıyor. Hayaller tutkuyla tutkallanınca gerçekleşiyor bence…

Girişimci bir ruha sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu konuşmacı Fatih İşbecerir’i dinlerken hissettim. Obama tarafından düzenlenen girişimcilik etkinliğine davet edilen beş Türk’ten biri Fatih Bey… Henüz öğrenciyken adım atmış girişimciliğe… Üstüne basa basa o da dijital devrimden ve her şeyin değiştiğinden bahsetti.

Her şey değişiyorsa peki biz niye değişime direnç gösteriyoruz? Cevap; bilinçaltımız! Bilinçaltı yeniye adım atmak istemez, girişimci olmanızı engeller. Neden mi? Sizi korumak için. Ne kadar anlamsız geldi bir anda değil mi? Evet anlamsız ama gerçek. Bilinçaltımız anne karnından itibaren aldığımız kayıtlarla birlikte bizi nasıl koruyacağını öğreniyor. Bilinçaltı kayıtlarda; korkular, üzüntü, çaresizlik, utanç, suçluluk, kıskançlık, kızgınlık vb. pek çok duygu var. Hem bu duygulardan korumaya çalışıyor bilinçaltı, hem de enerjimizi bir tehlike anında savaşmak ya da kaçmak üzere kullanmak için saklıyor. Biz ise bu enerjiyi girişimde bulunarak yeniliklere kendimizi açarak kullanabiliriz. Her birimizin bu potansiyel enerjisi heba oluyor demek istemiyorum ama farkında olup cesaretle adım atmakta fayda var. Girişimde bulunmak için bir şeyin gerçekten yaşamsal bir tehdit/tehlike olup olmadığını sorgulamak gerek.

Bir başka konuşmacı gazeteci Emin Çapa, insanlığın gelişimi için kendini yaptığı işe adayan biri olduğunu hissettirdi. Konuşmasında en sevdiğim kısım; “Başarının arzunun peşinden koşmak.”olduğunu söylemesiydi. Bilim ve aklın öneminden bahsetti. Ben de aklımızı önemserim. Ancak; sol beyni  Einstein’in da dediği gibi sadık bir hizmetçi olarak kullanmak gerektiğini düşünürüm. Çünkü her zaman en doğru rehberimiz kalbimiz. İnsan kalbindeki sevgiyi yaydıkça düşünen organ beyinden, hisseden organ kalbe doğru bir yolculuk yapar. Ve bu yolculuğun mucizelerine şahit olursunuz an be an…

Benim için TEDx İstanbul’un en etkileyici konuşmacılarından biri Durukan Dudu’ydu. Çoban olarak anlattı, biz de masal dinler gibi dinledik. Öyle sakın köylü bir çoban sanmayın. İstanbul’da doğmuş, eğitimli biri. Hayatını toprağa adamış. Toprak da ona meyvesini veriyor. Konuşmasına bir fotoğraf göstererek başladı. Çorak bir toprak! Aynı yerin birkaç yıl geçtikten sonra geldiği halinin fotoğrafını da gösterdi. Yemyeşil toprak! Ne ekersen onu biçersin derler ya… Durukan umudunu ekmiş kırsal kalkınmanın önemini, bütüncül onarıcı tarımı anlattı bizlere… Yaptıklarına ve tabiî ki toprağa hayran olmamak elde değil ki… Neticede topraktan geldik toprağa gideceğiz değil mi? Geldiğimiz ve gideceğimiz yere ne kadar kıymet veriyoruz? Sorgulamaya değer bence… Sizce?

Tam bu noktada belki toprağı anlamak, çözmek, onarmak mümkün de insanı çözmek mümkün mü? Yaşam enerjisini topraktan alan aldığıyla da toprağı besleyen bir çoban anlattıklarıyla ve yaptığı bütüncül, onarıcı tarımla hepimize ilham verdi.

İnternet dünyasına doğan, bilgisayar başından kalkmayan, elinden tableti düşürmeyen çocuklar arasında elektronik spor oynandığını öğrendim, Hasan Çolakoğlu’ndan. Hasan Bey konuşmasına çocukluk fotoğrafını göstererek başladı. Şimdi antika diyebileceğimiz bir oyun vardı fotoğrafında, belki biraz abartım ama çocukken belliymiş Hasan Bey’in büyüdüğünde ne olacağı. Kendisi 30 yılı aşkın bir süredir bilişim sektöründe. Türkiye’nin ilk online oyun şirketini kurmuş. Oyun hayatı olmuş. Bir çocuğun en sevdiği şey nedir? Oyun oynamak. İşte Hasan Bey oyun oynamayı ve oynatmayı işi haline getirebilmiş bir doğal yetenek. Elektronik spor sektörünün ne kadar hızlı büyüdüğünü çocukların bu sektörde söz sahibi olduğunu anlattı. Dünyadan örnekler gösterdi. Yeni nesil için hızlı değişen dünya, gerçekten sonsuz olasılıklar sunuyor.

Sıra geldi müzisyen Nedim Ruacan’a… İlginç hikayesini, sahnedeki perküsyonu eşliğinde paylaştı. Kendiyle baş başa kalmak üzere çıktığı inzivada sabaha karşı doğanın seslerini duyuyor. Duymaktan öte dinlemeye geçiyor ve fark ediyor ki doğa “Nuradayım, ben varım.” diyor. Sanki bir yoklama gibi… Ve herkesin, her şeyin varlığını özgünce bir ifade ediş tarzı olması gerektiğini vurguladı. “Ben varım” diyebilmek için. Nedim’inki müziği, müziğinin sesleriyle kendini ifade ediyor. “Ben buradayım.” diyor.

Acaba siz kendinizi nasıl ifade ediyorsunuz? Varlığınızı kutsayarak “Ben buradayım.” diyor musunuz? Benim için yazmak, seminerlerimde anlatmak kendimi ifade ettiğim ve çok keyif aldığım yegane eylemler. Hislerimi, duygularımı paylaşıyorum hem yazarken hem konuşurken. Zihinden değil, kalpten oluyor bunların hepsi. Ve sanırım insan kendini ifade edebilmek için öncelikle kendini koşulsuz sevmeli… Tüm bunları fark ettirdi bana Nedim’in paylaşımı… An’da kendinizi özgürce ifade edebilmenizi diliyorum.

Mehmet Akbay; hayalini gerçekleştirmenin hikayesini cüretkar olmayı vurgulayarak anlatan bir konuşmacıydı. Evrenin dilini çözmüş ve evrenden gelen mesajları fark ederek, değerlendirmiş. Konuşmasına espri katan biri olarak Antep’ten İstanbul’a radyocu olma aşkını ve radyoculukta kral olmaya nasıl cüret ettiğini anlattı. Mehmet Bey’in konuşması adanmışlıkla yapılan bir şeyin mutlaka başarı getirdiğini biraz da deli cesareti olunca imkansızın mümkün olduğunu yeniden keşfettirdi.

İmkansız yoktur, sadece sınırlandıran inanç kalıpları vardır. Bilinçaltınızdaki bu kalıpları fark edip kırdığınızda imkansızın mümküne dönüştüğünü, ardından da gerçekleştiğini görebilirsiniz.

Doğa için çal! Yıllardır etkiliyor beni… Ne güzel bir farkındalık yarattılar. Harika proje Fırat Çavaş ve Vildan Özfenerci tarafından başlatılmış. Belki henüz duymamış olanlar olabilir ama sanmıyorum. Bildiğimiz türküleri Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından gönüllü katılımcılara seslendirerek doğa için müthiş bir farkındalık yarattılar. Bu projeyi bize anlatan Mertkan Yılmazer’in etkileyici, duygusal anlatımından sonra Hande olarak doğa için bir şey daha yapmaya başladım. Belki siz de yapmak istersiniz. Duş alırken küçük bir leğen koyuyorum. Duştan akan su leğene doluyor. Ve her seferinde sifon çekmek yerine leğendeki suyu kullanıyorum.

Doğa için çaldılar ve hayatta bir iz bıraktılar en önemlisi de bu değil mi? Bıraktığın iz ile ölümsüz oluyor bir anlamda da insan…

Kriminalist Prof. Dr. Sevil Atasoy olağanüstü bir konuşma yaptı, müthiş bir farkındalık yarattı. Konuşması TEDxİstanbul’un Yeniden Keşfet konsepti dışındaydı ama bence pek çok kişiyi düşündürdü, harekete geçirdi. En azından daha duyarlı olmaya yöneltti diye hissettim. Sevil Hanım LGBTİ (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans ve İnterseks) cinayetlerine ve toplumda yapılan ayrıma dikkat çekti. Korkunun nefreti doğurduğunu, nefretin de şiddeti doğurduğunu belirtti. Peki gerçekten LGBTİ’lerden korkmaya gerek var mı? Sorgulanmalı!

Pozitif okuyorsanız, hayata pozitif bakıyorsanız; kişisel gelişimin en önemli unsurlarından birinin yargısız olmak olduğunu bilirsiniz. Ancak; bunu bilmek başka uygulamak başka… Özellikle de LGBTİ olan insana… Önce insan olduğumuzu her an hatırlasak ve hepimizin yaradılışının özünün aynı olduğunu içselleştirebilsek dünyada hiçbir ayrım kalmaz. Ayrım kalmayınca zaten BİRlik farkındalığı oluşur. Sevil Hanım LGBTİ insanlara ön yargısız olmak için müthiş bir farkındalık yarattı. Hepimizin önce insan olduğunu hatırlattı. Herkese koşulsuz sevgi hissedebileceğimiz bilinç seviyesine gelmemizi diledim bende…

Hayatta yaşadıklarıyla hiçbir şeyin tesadüf olmadığını fark ettiğini belirten akademisyen Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu eşinin beklenmeyen ölümüyle kendini keşfetme yolculuğuna çıktığını anlattı. Ve bu yolculukta yaşadıkları onu “yas danışmanlığına” getirmiş. İlk defa duydum bu mesleği… Yas aslında ne kadar yaşanması hak olan bir kavram. Bu kavramın ne anlama geldiğini tam olarak bildiğimizi düşünmüyorum. Biliyor olsaydık zaten kayıplarımızın ardından sağlıklı bir şekilde yas sürecini yaşardık. Şengül Hanım bana göre çok önemli bir iş yapıyor. Belki de buraya gelmesine sebep; eşinin ani, beklenmedik ölümünün ardından yas tutmaya olan ihtiyacıydı. Belki o da her danışanıyla birlikte kendinde bu ihtiyacını yeniden keşfediyor. Derin acı duygusu yaşayan kişilerin daha çok sevgi yaydığını hissederim. Şengül Hanım da öyleydi. Dünyadaki en önemli duygu sevgiden tek bahseden konuşmacıydı.

TEDx İSTANBUL’un son konuşmacısı geçen seneki konuşmasına hayran kaldığım Nöroşirürji Uzmanı Prof. Talat Kırış’tı. Konuşmasında şiire ağırlık verdi. Aklında ne kaldı derseniz bir önceki TEDx konuşması hala aklımda ama okuduğu şiir aklımda kalmadı.

Sabahtan akşama tüm günün özetini, TEDx İstanbul’un genel değerlendirmesini yapacak olursam; hayallerini gerçekleştirme hikayeleriyle, farkındalık yaratan konuşmalarıyla güzeldi derim.

Ama tüm bu deneyimi paylaşmamın esas sebebi; sizin okuduktan sonra hangi hayalinizin peşinden gideceğinize karar vermeniz ve harekete geçmenize destek olmak. Umarım ilham almışsınızdır. Bir sonraki TED etkinliğinde sevginin gücünü hissettiren, herkesin özünün saf sevgi olduğu bilincini yükselten, BİRleştiren ölümsüz bir konuşma yapmaya niyet ediyorum. Lütfen hep hatırlayın anlattıklarınız bir kişinin hayatında devrim yarattığında ölümsüz olursunuz.

Koşulsuz sevgim ve BİRlik bilinciyle…

Hande Akın



0:00
0:00